Karagöz'ün tam olarak
yaşayıp yaşamadığı tespit edilememiş olup,
birbirinden farklı hikayeler anlatıla gelmiştir. Birçok rivayet ortaya
atılmış,
ancak tam olarak ispat edilememiştir.
Rivayete göre Osmanlı Devleti'nin kurucusu olan Osman Bey'in en büyük
arzusu Bursa'yı
feth ettiği zaman büyük bir cami inşa ettirmektir. Ancak hastalanır ve
oğlu Orhan Bey'e
vasiyet eder. Orhan Bey ilk iş olarak yurdun dört yanına haber salar.
İşinin ehli usta
ve kalfalar bulunur. Hemen ardından cami inşaatına başlanır ancak isler
ağır gitmektedir.
Şimdi gelelim Karagöz'ün Türklerde doğusuna ve gölge oyununun doğusuna.
Kahramanlarımız,
Hacı İvaz veya Hacı Ayvat diye bilinen Yörükçe Halil, yani gölge oyununun
Hacivat Çelebisi
ve Bali Çelebi, Kırgız Türklerinden göçebe demirci ustası Karagöz. Siyah
top sakalı,
kalın kara kaşları sayesinde bu isimle anılıyordu.
Bu iki zat caminin inşaatının yavaş gidisinin nedeni olarak görülmüştü.
Çünkü karsılaştıkları an diğer isçilerinde çalışmasına mani olacak şekilde
komik
sözler ve davranışlar ile işi aksattırıyorlardı. Sonunda bu durum
padişahında kulağına gitmiş,
padişah onların hemen cezalandırılmasını istemişti. Onları çekemeyen
Mimarbaşı
ve diğerleri kötü haberi hemen onlara yetiştirdiler. Karagöz'e idam,
Hacivat'a ise
sürgün uygun görülmüştü. Karagöz kararı duyunca sol elini sakalının altına
yumruk seklinde
koyar ve sağ elini sallayarak, 'Adam sende, Allah'a bir can borcum var.
Cezama razıyım.'
der ve idam edilir. Hacivat ise sevgili dostunun bu haline üzülür, iki
elini
sakalının altına koyarak isyanını dile getiren sözler söyler.
Karagöz Bursa yakınlarında bir yere gömülür. Hacivat yanına zenginlerin
beslediği
tazıları alarak Mekke ye doğru yola çıkar. Bir handa mola verdiği sırada
birkaç
eşkıya tarafından soyulmak amacı ile katledilir. Tazılardan bir tanesi
eşkıyaları
takip eder ve Hacivat'ın kanlı elbisesi sayesinde onları Mekke'de
yakalatır.
Bu iki arkadaşı hüzünlü akıbeti sultan Orhan'ı çok üzer. Geceleri kabus
görür
ve hiç tanımadığı bu şahısların rüyalarına girmesi kendisini çok etkiler.
Bu sırada Bursa'da Medrese'de mollalara ders veren ünlü bilgin Şeyh Mehmet
Küsteri bir gün
padişahın huzurunda sohbet ederken konu Karagöz ile Hacivat'a gelir.
Küsteri,
'Sultanim insanların bedeni ölür ama onları ölümsüzleştiren şeyler
vardır.' der.
Padişah şaşkınlıkla şeyhe bakar. Şeyh başındaki ipek sarığı çıkarır, dört
köse
bir çerçeveye gerer. Arkasına yağ kandilini koyar. Çarıklarını çıkararak
gölgelerini
perde arkasından yansıtır. Birini Hacivat diğerini de Karagöz gibi
konuşturur.
Padişah çok etkilenir. 'Şeyhim bundan böyle bu adamlar bu perdede tasvir
edilsinler.' der.
Şeyh kandili söndürür ve 'Söndü semia gaip oldu zilli tasvir perdede.'
der.
Bu beyaz perde fani dünyayı, gölgeler ölümlü insani, kandilden çıkan
ışıkta ruhumuzu
temsil eder. Karagöz perdesine Küsteri Meydanı denir. Rivayete göre
Küsteri ilk
Karagöz Hacivat tasvirlerini yaratmıştır.
Bu efsaneye göre Karagöz Bursa'da kimine göre de Kırklareli'nde
yaşamıştır.
Netice itibari ile halka mal olmuş bu gölge oyunu kahramanlarımız
içimizden çıkarak
bugüne kadar gelmiştir. Geleneksel Oyunlarımızın merkezi ağırlıklı olarak
her zaman
İstanbul olmuştur. Zamanla yurdun tamamına yayılmış, oradan da
sınırlarımızı aşmıştır.
Kaynak : Hayali Safderi
Metin ÖZLEN |