HANGİ TÜRKİYE / Kürşat BAŞAR

Televizyonlarda başka bir Türkiye var. Geçenlerde bir arkadaşımla film seyrediyoruz, reklamlar başladı.
Arkadaşım, ‘Bu insanlar Türk mü?’ diye sordu. Ben de baktım ama kestiremedim. Bunun üzerine bir süre dikkatle
 reklamları izleyip hangisi Türk hangisi yabancı, ayırt etmeye çalıştık. Bizim reklamların farklı bir Türkiye’si var.
Yeniden yapılmış bir Türkiye.
Hatta o kadar ilginç ki, tümüyle Türkiye’yi anlatan, milliyetçi duygulara seslenen reklamlarda bile bu hava var.
Dublaj yapılsa ve diyelim bu insanlar Norveççe konuşsa kimse yadırgamaz.Bizim genç kızlar Grease müziğiyle
 sokaklarda dans ederek koşuyor, girdikleri bankanın personeli onları hula-hupyaparak karşılıyor, yerlerde yuvarlanıp
 zenci rap şarkıları söyleyen ve muhtemelen Adıyaman’ın Harlemsemtinden gelen gençler kırık bir Türkçe'yle mesajlar
 veriyor, Sezen Aksu’nun başımıza musallat ettiği, ellerineramazan davulu almış herhalde reklam filmi için Türk taklidi
 yapan bir kısım gençler, özellikle İç Anadoluyöresinin geleneksel minimalist dekorasyonlu ve yüzme havuzlu villalarından
 çıkıp anlaşarak ve çok eğlenerekayrılan çiftler, bütün emekli Türk karı kocalar gibi el ele parklarda romantik yürüyüşler
 yapan yaşlılar, öğle yemeklerini Manhattan barlarında yiyen banka memurları ve benzerlerinden oluşan bir Türkiye...

Bugün ne yiyelim?
Yine büyük kanallarda yayınlanan ‘trend’leri, ‘in ve out’ları tanıtan programlar var. Bunlarda örneğin bir lokanta
 (Türkçe deyimiyle restaurant!) tanıtılıyor sonra millet çoluğunu çocuğunu alıp gidebilsin diye adam başı
 30-40 milyon gibi ‘cüzi’ bir hesap ödeneceği bildiriliyor. Sonra aşçı uzun uzun mesela ‘istiridyeli risotto’nun tarifini veriyor.
Acaba Mardin’de ertesi gün ne yemek yapacağını düşünen Emine hanım ‘ay ne iyi oldu, Abdulkadir de kaç gündür
istiridyeli risotto istiyordu’ diyerek tarifi mi yazacak bilmiyorum.Tabii ülkemiz medyasının müstesna paparazzi
 programlarını da unutmamak lazım.Bütün Türkiye’nin lüks barlarda masalara çıkıp deliler gibi eğlendiği,
seyrederken insanın, ‘herhalde benmutfağa çay almaya gittiğimde IMF sonunda bütün parasını bize verdi,
 onu kutluyorlar, demek artık milli gelir diye bir sıkıntımız kalmamış, bundan sonra milli giderle uğraşacağız...’
dediği türden programlar. Bunlarda her hafta ‘haftanın rüküşleri’ seçiliyor.
Sunucu şöyle diyor: ‘Aaaa Mefaret hanım bu ne kılık, Amerika’dan dönerken Paris’teki modacınıza uğrayıp
 neden son moda bir elbise almadınız? Üstelik o transparan bluzla geçen yazın modası pırlanta küpeler hiç yakışmış mı?’
Tabii yakışmamış! Hakikaten ayıp.
Eskiden bu tür şeyler on-on beş bin satan ve meraklısına hitap eden dergilerde yer alırdı.
Şimdi milyonlara seslenen kanalların en çok izlenen saatlerine konulan programlarda böyle acayip söylemler var.
Şimdi soruyorum, bu yukarıda çizilen tablonun amacı ne olabilir?

A) Televizyonlarımız yurtdışından da izlendiği için, Avrupa Birliği’ne, onlara ihtiyacımız olmadığı
 mesajını vermek amacıyla.

B) Yoksulluk sınırının altında yaşayan çoğunluğa, zenginliğin aslında rezillik olduğunu göstermek için.

C) Halkımızın kültür düzeyini yükseltmek gibi ulvi bir amaçla.

D) Kızılderililer parlak şeyleri sever düşüncesiyle.

(Kürşat BAŞAR / Star 23.06.2002...)

 

copyright © 2001 - owi's planet ® - designed by Turgay ALTUNSOY